Seray Şahinler – 1840’larda, Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyet’in kuruluşuna uzanan süreçte çok sayıda misyoner, sömürgeci ve emperyalist bilim insanı Osmanlı topraklarına hücum etti. Karmaşadaki boşlukları kullanarak gerek arkeolojide gerek bilimde kendi çıkarlarına hizmet edecek projelere imza attı. Birçoğu Anadolu ve Mezopotamya’da Batı’nın bilimsel literatürüne daha önce kaydedilmemiş türleri inceledi. Bu keşiflerden biri nadir görülen tilki, yaban koyunu ve karaca türüne ait yönelik çalışmalardı. Larissa Araz, Versus Art Porject’te açılan “In Hoc Signo Vinces” sergisinde bu araştırmalarda keşfedilerek Latince literatüre geçen ve daha sonra ismi değiştirilen hayvan türlerine bakıyor.
Araz son üç yılda gravür, çinko, desen, video ve ses gibi mecralarda ürettiği eserlerle sergiyi “Bilim İnsanı”, “Dil”, “Hayvanlar” ve “Avcılar” bölümlerine ayırmış. İlk bölüm ‘Bilim İnsanları” odası bizi duvara kömürle çizilmiş resimle karşılıyor. Karşınızda uzanan sıra dağlar, insanlar ve hayvan sürüleri bilim insanlarının eskiz defterinin içine giriyor. Araz, “Coğrafya didik didik, hammadde arar gibi aranmış. Bu hayvanlar tespit edilmiş, bilim insanları aydınlanma adı altında bunu yapmış ve hayvanların isimleri Batı literatürüne geçmiş. Bu insanlar ne gördü, ne hatırladı, yerel halkla nasıl ilişki kurdu bunları düşündüm. Orada neyin bilgi dahiline girip neyin girmeyeceği konusunda büyük bir güç var çünkü. Bu insanlar hayatlarında hiç gitmediği topraklarda bir şeyleri belirlemeye çalışıyor. Bizim kurduğumuz bütün ilişki de bu insanlar yüzünden kuruluyor” diyor. Duvardaki çizimler sergiden sonra yok olacak, bu tercih de hafızanın uçuculuğunu, isimlerin hafızaya bilgi dahilinde geçmediği durumda nasıl yok olabileceğini hatırlatıyor.
Nesli tükenenler
Yine aynı bölümde yer alan çinko plakaların üzerinde de hayvan figürleri var. Araz, o dönemde keşfedilen hayvanların eskizlerini çoğaltmak için gravürlerin kullanıldığını ve bunun kaşiflerin bir metodu olduğun hatırlatıyor. Serginin “Avcılar” bölümü atıf yapılan dönemdeki bilim insanlarının nesli tükenmekte olan hayvanları isimlendirirken içgüdülerinin bir avcı gibi çalıştığına dikkat çekiyor. Üçüncü bölüm “Dil”, Asuman Susam’ın “Dil Mağarası” şiirini yanına alarak kök eşliğinde, dilin hafıza ve kökteki işlevini ve aidiyetini sorguluyor. Sanatçı serginin son bölümüne ise bir envanter odası eklemiş. Burada plakaların gravür baskıları yer alıyor.
“In Hoc Signo Vinces” dilin hafızayı nasıl kodladığını aktarırken kodladığı şeyleri dönüştürebilme ihtimalini vurguluyor. Hafızaya neyin ve kimin şekil vereceği, köklerin nasıl salındığı, tarihsel meselelere nasıl sahip çıkıldığı, isim vermede yetkinin kimde olduğu, bilim etiği gibi kavramları tartışmaya açan ve ezber bozan bir sergi. Hayali bir coğrafyada, neyi hatırlıyorsanız onu görüyorsunuz.